Şiddet Nedir?
Şiddet Nedir?
Şiddet çoğu zaman bireyler arası gelişen bir durum gibi algılansa da aslında toplumları ve hatta devletleri de içine alan geniş bir kavramdır. Şiddet kelimesi ilk olarak fiziksel olarak birine verilen zararı anlatsa da zamanla bu tanımın alanı genişlemiş ve karşı tarafa zarar vermek amacıyla kişilere hem fiziksel hem de ruhsal anlamda zarar veren eylemler anlaşılır hale gelmiştir.
Uygulama şekli açısından şiddet türlerini ele aldığımızda ortaya çıkan şiddet türleri şunlardır:
1. Fiziksel Şiddet
Uygulandığında kişide yaralanma, sakatlanma ve hatta ölüme kadar giden şiddet türüdür ve sonuçları aşikâr olduğundan tespit edilmesi en kolay şiddet türüdür. Fiziksel şiddet darp etme, tekme atma, yumruklama, kesici ve delici bir aletle yaralama, ateşli silahla yaralama ve öldürme, silahsız yaralama ve öldürme gibi eylemler sonucunda oluşan ve kişilerde hasar bırakan veya ölüme neden olan durumlardır.
2. Cinsel Şiddet
Cinsel şiddet söz ve hareketlerle olabileceği gibi kişinin vücuduna yönelebilir ve tecavüz boyutuna varabilir. Toplumsal algılardan dolayı bu şiddet türünün mağdurları sessiz kalmayı seçebilir ve bu şiddet türü uzun süreler uygulanabilir. Sonuçları çok ağır olan bu şiddet türünün tespiti şiddetin devamlılığın önlenmesi açısından hayati öneme sahiptir. Bireylerin cinsel şiddete maruz kalmaları durumunda failler hakkında suç duyurusunda bulunmanın gerekliliği hakkında toplumda farkındalık yaratılması bireyleri cinsel şiddetten korumanın en önemli adımlarından biridir.
3. Duygusal Şiddet(Psikolojik Şiddet)
Duygusal şiddet, şiddet türleri arasında kimi zaman en sinsice uygulanan şiddet türüdür. Hakaret, küçük düşürme değersizleştirme gibi durumları içerir ve çok geniş bir kapsamı vardır. Bazen mağdur tarafından fark edilmesi uzun sürebilir veya fark edilmeyebilir. Kişi yaşadığı duygusal handikapların kökeninde duygusal şiddet olduğunu fark etmeyebilir. Duygusal şiddet kişide özgüven kaybına neden olur, kişi birçok psikolojik zorlukla mücadele etmek zorunda kalır. Hayatının yönünü kaybedebilir ve hayatı duygusal şiddet uygulayan kişinin kontrolüne geçebilir ki bu şiddetin devamlılığına imkân tanır. Hayatınızdaki belli bir kişiden sürekli özür dilemek zorunda bırakılıyorsanız, ilişki içinde düşüncelerinizi ifade etmekten çekiniyorsanız, sürekli suçlu hissediyorsanız o ilişki içinde, yaptığınız hiç bir şey beğenilmiyorsa, sürekli eleştiriliyorsanız, özgüveniniz sürekli azalıyorsa, kendinizi sürekli yorgun ve tükenmiş hissediyorsanız, süreklilik depresif hissediyorsanız ilişkinizde duygusal şiddetin olabileceğinden kuşkulanabilirsiniz ve bir uzmandan yardım alarak bu kuşkularınızı netleştirebilirsiniz.
4. Ekonomik Şiddet
Kişilerin ihtiyaçlarının karşılanmasına engel olmak şeklinde ortaya çıkan ekonomik şiddet türünü yaşayanlar, kadınlar ki bunlar bazı durumlar da çalışan kadınlar da olabilir, çocuklar ve yaşlılar bu şiddet türüyle karşı karşıya kalır ve çaresizlik duygusuyla mücadele etmek zorunda bırakılırlar. Kişilerin parasız bırakılması, zorla çalıştırılması veya çalışmasının engellenmesi, kişilerin paralarının alınması, kişilerin para kazanma olanaklarından yoksun bırakılması gibi kişinin ekonomik bağımsızlığına engel olan ve kişilerin maddi ihtiyaçlarının karşılanmasını zorlaştıran veya engelleyen tüm davranışlar ekonomik şiddet kavramının içinde yer alır.
5.
Siber Şiddet
Siber şiddet, internet ortamında zorbalığa maruz kalınması durumunu anlatır. Siber şiddet türünde partner, akran grubu olabileceği gibi ünlü kişilere de yönelebilmektedir. Bunun en ağır örneklerini partnerin yoğun takibi sonucu baskı altına alınması, partnerlerin ayrılığı durumunda özellikle erkek partnerin özel bilgileri ve görüntüleri paylaşması şeklinde ortaya çıkar.
Tüm şiddet uygulama şeklerini sadece bireyler için düşünmek kısıtlayıcı bir bakış açısıyla büyük resmi görmemizi engeller. Grupların, siyasi aktörlerin hatta devletlerin bu şiddet türlerini kimi kişi ve gruplara yönelik daha sistematik olarak kullanabildiklerini de göz önünde bulundurmalı derim naçizane. Zira çağımız hem fiziksel şiddetin savaş boyutlarına tanıklık etmekte tüm dünya tarihinde olduğu gibi, hem diğer çağlardan farklı olarak gelişmiş iletişim aygıtlarıyla gerçeklik algımızı tarumar eden manüpülatif bir paralel evrende yüzergezer pozisyonda yaşamaktayız adeta.
Şiddete uygulanan kişiler açısından baktığımızda; Kadına yönelik şiddet, flört şiddeti, çocuğa yönelik şiddet, kardeşler arası şiddet, akranlar arası şiddet, yaşlıya yönelik şiddet, LGBTİQ bireylere yönelik şiddet, engelliye yönelik şiddet, mültecilere yönelik şiddeti, kendine yönelik şiddet türlerini temel olarak sayabiliriz.
Şiddet kelimesini kullandığımız anda dağarcığımızda beliren ilk çağrışımlardan biri aile içi şiddet. Aile içi şiddet kavramıyla, aile fertlerinden herhangi birine; partnere, çocuklara veya yaşlılara uygulanan tüm şiddet türlerini dile getirmiş oluyoruz. Kadınların, çocukların ve yaşlıların görece zayıf olmaları nedeniyle ki, burada fiziksel zayıflık ile sosyal anlamda zayıf bırakılmışlık olarak yaklaşıldığını belirtmek isterim, aile içinde şiddetle sıkça karşılaşan kişilerdir. Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel ve siber şiddet türlerinden birinin, ikisinin veya hepsinin içe içe geçerek uygulandığını müşahede ediyoruz.
Şiddet olgusuyla ilgili iki şiddet türünü ayrıca incelemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumda sıkça konuşulur hale gelen kadın cinayetleri ve çocuk istismarının özel bir önemi hak ettiği ortada.
Kadına Cinayetleri
Medyanın ve sosyal medyanın gündemini sıkça meşgul eden bu konu, şiddetin bir cinsiyet açısından gelebileceği hazin sonucun en somut ifadesi oldu maalesef kadına yönelik cinayetler. Kadına yönelik cinayetler, dünyanın her yerinde işlenebilmekte ve temel dinamiğini ataerkil sistemin kendisinden almaktadır. Erkek, kadına hükmedebileceğini öğrendiği erkek egemen sistemde, kadını kontrol altına almak için şiddetin bütün türlerini uygulayabilmekte ve bu bazı durumlarda öldürmeye kadar gidebilmektedir. Kadına yönelik cinayetler; flörtler, partnerler, aileden baba, kardeş, amca, dayı gibi diğer erkek bireyler tarafından işlenebilmektedir. Kimi zaman terkedilmek, boşanmak gibi gerekçelerle kadınlar hayattan koparılırken kimi zaman namus veya töre cinayetleri olarak karşımıza çıkarken kimi zaman da kara sevdaya daldırılıp aşk cinayeti güzellemesiyle ekranlarda şirince anlatılan bu cinayetlerin ortak noktası kadının kendi hayatı ve bedeni üzerindeki hâkimiyetini yok saymak ve kadın bunu kabullenmediğinde kadının varlığına kastet etmek şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bugün hala birçok ülkede kadına yönelik işlenen bu cinayetlerde namus ve iyi hal uygulamalarıyla caydırıcılıktan uzak cezalar alan erkekler, bu cinayetlere devam etmekte bir beis görmüyor. Devletin ve sivil örgütlenmelerin bu konu üzerinde çalışmaları ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını ve kadına yönelik bu katliamların önlenmesini önlerine bir hedef olarak koymalıdırlar.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun (KCDP) paylaştığı verilere göre 2008'de 806, 2009'da 109, 2010'da 180, 2011'de 121, 2012'de 210, 2013'te 237, 2014'te 294, 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de 440, 2019'da 474 olmak üzere 2008-2019 yılları arasında toplam 3.185 kadın öldürülmüştür. Bu rakamlar o kadar ürkütücü bir tablo çiziyor ki, hepimizin hem kendi ailemizdeki kadınlar hem de tüm kadınlar için mücadeleye bildiğimiz ve yapabildiğimiz hukuka uygun her yöntemle mücadele etmemiz elzemdir.
Çocuk İstismarı
Şiddete uğrayan kişiler arasında en savunmasız grubu çocukların oluşturduğunu söylemek pek de yanlış bir bilgi olmaz sanırım. Çocuk istismarı, çocuğun varlığına, bedensel ve ruhsal bütünlüğüne zarar verecek her türlü eylemi ifade eder. Çocuğa şiddet uygulanması kadar çocuğun ihtiyaçlarının ihmal edilmesi, ihtiyaç duyduğu sevgi ve şefkatin verilmemesi, tehlikelerden ve kazalardan korunmaması, çalıştırılarak ekonomik açısından sömürülmesi, çocuğun cinsel içerikli her türlü eylem ve davranışlara maruz bırakılması çocuk istismarı kavramının içine girer. Çocuklukta yaşanan her yaşantı çocuğun tüm hayatını olumlu ya da olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Şiddet ve istismar eylemlerine maruz kalmak ise çocuğun kişilik gelişimini olumsuz etkileyecek ve bu yaşantıların olumsuz sonuçlarını ömür boyu taşımak durumunda kalabilecektir. Çocuklar geleceğimiz ise çocukları korumak da toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla toplumun görevidir.
Şiddet Neden Var?
Şiddet kavramını açıklarken şunu belirtelim ki bizim doğamızdan kökeni olan bir durumdan bahsediyoruz. Nasıl mı? İnsan doğuştan bazı temel içgüdülere sahiptir. Yaşam içgüdüsü en temel içgüdümüzdür, diğer güdülerimizin amacı da tam olarak yaşam içgüdümüze hizmet etmektir. Bunlardan biri de saldırganlık ve öfke güdümüzdür. Saldırganlık ve öfke, bizim kendi sınırlarımızı korumamızı ve hayatta kalmamızı sağlar. Bu güdümüz, yaşam örgümüzün başından itibaren sosyalleşme süreciyle, deyim yerindeyse evcilleştirilir ve bir toplum içinde yaşamaya uygun hale getirilerek ehlileştirilir. Bu süreç her zaman sağlıklı işlemez. Çeşitli sorunlarla karşılaşılır. Bu sorunlar sosyokültürel yapıdan kaynaklı sorunlar da olabilir, aile dinamiğinden kaynaklı sorunlar da. Kimi zaman da yaşanılan sosyal çevreden tehlikelerin yol açtığı travmalardan kaynaklı olabilir. Temelde bir kişi ya da grubu suçlayarak şiddet sarmalından çıkamayacağımızı da anlıyoruz tüm bu nedenler ışığında. Bu bahsettiğimiz nedenleri örnekleyecek olursak; sosyokültürel nedenler arasında insanların çocuklarını kendi emirleri altında varlıklar olarak görmesi ve bunu sağlamak için şiddete başvurması ilk akla gelen örneklerdendir. Kızını dövmeyen dizini döver, dayak cennetten çıkmadır gibi şiddeti meşrulaştıran deyimlerle bahsedilen bakış açısını görmüş oluyor, şiddetin bir terbiye yönetimi olarak kullanıldığına şahit oluyoruz. Bu kodlar aynı zamanda cinsiyet farklarına da işaret ediyor. Erkekler ve kadınlar için hangi davranışların şiddet için neden oluşturacağı da bu toplumsal kodlarla belirlenmiştir. Bu kodlar toplumda hor görülen kimi grup ve kişiler içinde işler. Mülteciler, LBGTİQ bireyler gibi toplumda genel kabulün dışında kalanlar veya toplum tarafından düşman kabul edilen kişi ve gruplar da bu kodlar nedeniyle şiddetle karşı karşıya kalır. Toplumsal yapıda kadınlara ve çocuklara, bazı gruplara yönelik şiddetin meşru kabul edilmesi şiddetin oluşmasına ve nesiller boyu şiddet eylemlerinin aktarılmasına neden olur. Şiddetin önemli nedenlerinden biri de birey ya da grupların kendilerinden güçsüz olana karşı şiddet eylemini daha kolayca işleyebilmeleridir. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, toplum içinde daha zayıf korunma imkânına sahip olanlar, daha çok şiddet mağduru olabilmektedir. Bireylere yönelik şiddet eylemini gerçekleştiren kişilere baktığımızda bu kişilerin de özellikle çocukluk döneminde şiddete maruz kaldığını görüyoruz. En temel içgüdülerimizden biri olan güvenli ortamda yaşama imkânının bulunmayışı, şiddetin var olduğu ortamlarda yetişme ile şiddetin birinci elden öğrenilmesi ve ileriki dönemlerde uygulanması yolunu açıyor. Şiddet gören her birey şiddet uygulamıyor ancak şiddet uygulayan bireylerin geçmişinde şiddete uğrama ya da şahit olma öyküsüyle karşılaşıyoruz. Şiddet toplumun tüm katmanlarında görülen bir olgu olduğundan çözümü de basitçe bulunabilecek bir olgu değil maalesef. Toplumsal bir farkındalık yaratılması için yoğun çabalara muhtaç bir olgudur şiddet. Sivil toplum kuruluşları, devlet kurumları ve bireylerin el ele vererek bu mücadeleyi omuzlaması ve tüm toplum katmanlarının sürece dahil olmasıyla azaltılabilir ve kırılabilir şiddet olgusu. Şiddet, psikolojik ve sosyolojik alt yapısı iyi analiz edilerek topyekûn bir mücadeleyi talep eder bizlerden.
Şiddetin Sonuçları
Şiddet, uygulandığı her kişi ve grupta derin yaralar açar. Şiddete maruz kalan bireyler hayatlarının sonuna kadar şiddetin hayaletleri ile boğuşmak zorunda kalır şiddet bitmişse bile. Kimi zaman şiddetin süreklilik arz ettiği durumların yarattığı tahribat çok büyük boyutlara varabilir. Kişiler hayata ve kendilerine duydukları güven duygularını kaybederler, çeşitli psikolojik rahatsızlıklarla mücadele ederek yaşamak durumunda kalırlar. Hayatlarının rotasını düzeltebilmek ve gidilecek uygun yolu bulmak kimi zaman maalesef mümkün olmaz. Bu insanlar maddi ve manevi pek çok zorlukla beraber yaşarlar ve belki de kendileri için artık bu zorluklar arkadaşların ve dostların yerini almıştır. Bu durumlar sadece şiddete uğrayan bireyler için değil grup ve toplumlar için de benzer sonuçlar doğurur. Bireysel olarak yaşanan bu durumlar grup ve toplumlar söz konusu olduğunda kolektif bir hafızaya, kolektif travmalara ve şiddeti uygulayanlara ve uygulayacağına inanılanlara yönelen kolektif düşmanlığa dönüşür. Bireysel kıyametlerin yerini burada ne yazık ki dünya tarihinde iz bırakan kıyametlere dönüşmüştür. Savaşların tüm dünyayı etkilediği kitlesel yıkımlar, kontrol altına alınamayan şiddetin ürünleridir. Şiddet basitçe bir eylem olmaktan çok ötede bir yerde politik ve iktisadi nedenlerle siyasal ve iktisadi aktörler tarafından da yönlendirilebilen bir eylemler bütünüdür aynı zamanda.
Kaynak
https://dergipark.org.tr/Şiddet/Prof. Dr. Oğuz POLAT*
http://dergipark.gov.tr/Caryl Churchill’in Seven Jewish Children oyunundaki şiddet-Ajda Baştan
https://tr.wikipedia.org/wiki/Şiddet
https://dergipark.org.tr/ Aile içi şiddet-Gülseren ÜNAL-Aile ve Toplum Yıl: 7 Cilt: 2 Sayı: 9 Ocak-Mart 2005
https://dergipark.org.tr/ Sosyoloji Dergisi /Gelenek Ve Modernite Arasında Türkiye’de Son Dönem Kadın Cinayetleri-İhsan Çetin
Yorumlar
Yorum Gönder