Sevgi Nedir?

 

Sevgi Nedir?

Bizler yaşarken bir şeyleri, birilerini sevdiğimizi ya da sevmediğimizi söyleriz. Bununla kuvvetle muhtemel şunları demek istiyoruz; sevdiğimi söylediğim şeyi ya da kişi görmek istiyorum, onunla meşgul olmak istiyorum, onunla ilgili bir şeyler yapmak istiyorum ve duyduğum bu ilgi süreklilik arz ediyor. Nitekim kısa süreli yakınlıklar ve ilgiler için heves veya hoşlanma kelimelerini kullanıyoruz. Duyduğumuz yakınlığın devam eden bir süreç olması sevginin önemli koşullarından biri. Sevgi sadece bireylere duyduğumuz bir yakınlık değil; bir düşünce akımına, müziğe ve bir müzik türüne, doğaya, mesleklere, eşyalara hayatta var olan her şeye yönelebilmektedir.

Sevgiyi Oluşturan Unsurlar



Sevginin ilk koşulu kişinin bu duyguyu hissedebilme yetisinin genetik bir aksaklık veya çevresel koşullarla engellenmemiş olması, başka bir deyişle kişinin sevme yetisinin gelişmiş olması. Sevginin tanımında da belirttiğimiz gibi bir yakınlık hissedilmesi, bu hissin haz vermesi ve yakınlık ile haz hissinin sürekli olması, bu devamlılığın sürekli bir alaka ve eylemsel olarak sevgi hissedilene yönelmesi, yapıp etmelerle sevginin devamlı süreçlerde desteklenmesi, yardımlaşma ve dayanışma, iyi ve güzel şeyleri paylaşmak kadar kötü şeyleri de paylaşma, karşıdakinin iyiliğini düşünme ve bu yönde davranma gibi özellikleri taşıması gerekir.

Sevginin kökenini sorguladığımızda; ilk olarak genetik kodlarımızda olan bir yetiden bahsediyoruz ve bu yetinin uygun çevre koşulları ile ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi sonucunda sevgi oluşuyor. Bu gelişimin öncelikle bağlanma kuramlarıyla ilişkili olduğunu ifade edelim, bağlanma kuramları ve sevginin nasıl bir ilişkisi var, siz sevgili dostlarımız için irdeleyelim.   

Sevgi ve Bağlanma


Bağlanma kuramı; Psikolog John Bowlby ve Psikolog Mary Ainsworth’in bebeklerin ve ebeveynlerinin gözlemlerine dayanır. Çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçların ilk bakım veren tarafından karşılanması bebeğin güven duygusunun gelişmesini sağlar. Bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması veya bu konuda tutarsız davranılması bebeğin güven duygusunu zedeler ve bunun etkilerini tüm yaşamı buyunca yaşar ve yakın ilişkileri bundan etkilenir. Sevginin yaşanabilmesi için önemli koşullardan birinin de güven olduğunu belirtelim. Güven duygusu gelişmemiş kişi duygusal ve fiziksel ihmale uğradığı için karşısındaki bireylere karşı güvensiz şekillerde yaklaşarak sevgiye çok ihtiyacı olsa da ona ulaşmayı başaramaz.  Bağlanma türlerine göre baktığımızda güvenli bağlananlarımız; bu konu da bir problem yaşamaz, yakın ilişkiler geliştirir, sever, sevilir. Kaygılı bağlanan insanların, yetişme sürecinde ihtiyaçları kimi zaman karşılanmış, kimi zaman karşılanmamıştır; bu insanlar yakın ilişkilerde sevildiğinden bir türlü emin olamaz, içi çelişkilerle işkence çeker ve karşısındaki insanları kaybetmekten korkar. Bu korku onu sevgiye ulaşacağı davranışlardan uzaklaştırabilir, sevgisiz ve umutsuz bir hayatın içinde kendini bulabilir. Kaçıngan bağlanan kişiler; ihtiyaçları görülmemiş ve karşılanmamış bir çocukluk geçirdiklerinden yakın ilişki geliştiremezler ve hayatta sadece kendilerine güvenebileceklerini düşünür, sevgi ve yakınlıktan uzak bir yaşamda gemilerinin rotasını oluştururlar. Darmadağın ve reddedici bağlanmada ise; işler biraz daha karışır, çocuk sadece ihmale uğramaz bir de fiziksel istismara uğramıştır. Bu kişiler yakın ilişkilerde nerede nasıl davranacaklarını bilemez, yersiz davranışlar sergileyebilirler, streslerini kontrol edemezler. Karşıdakileri huzursuz edecek bu davranışlarıyla sevgiyi yaşamada başarısızlıklar hayat örüntülerinde sık rastlanır. Sevgiyi yaşayabilmemiz için sevileceğimize ve en temelinde hayatta güvende olduğumuza dair bir inancın olması ve bulunduğumuz ortamda ihtiyaçlarımızın karşılanmış olması, sevilmiş olmamız gerekir. Çünkü sevgi aynı zamanda sevdiğimiz varlığın ihtiyaçlarına duyarlı olmamızı gerektirir. Sevginin gereklerini yaşayarak büyüdüğümüzde, sevgiyi birinci elden öğrenmişizdir. Sevgiyi öğrenme kapasitemiz kadar bu öğrenmeyi gerçekleştirmiş olmamız da sevginin dinamiğini bize açıklar.

Sevgi Deposu

Bağlanmanın sevgi kavramına etkisinden bahsederken aslında bir duruma da işaret etmiş oluyoruz. Nasıl ki vitaminlerin vücudumuzda depo edildiği bir yerler  varsa ve depolar boşaldığında sorun yaşıyorsak sevgi depomuz da var ve boşaldığında onu doldurmak için çabalıyoruz. Bu depo yetiştirilirken çok boş kaldıysa yani güvenli bağlanmayı gerçekleştiremediysek depomuzu doldurmak için daha çok çabalayacağız demektir. Belki de çoğu zaman yanlış yöntemlerle bunu yapmaya çalışacağız. D vitamine ihtiyacımız varken sürekli B vitamini alıp vücudumu zora sokar gibi ruhumuzu zora sokacağız demektir. Böylesi durumlar için bir klinik psikolağa gitmenizi sağlık vereceğim. Gelgelim her şey yolunda iyi bir çocukluk geçirdik, güven duygumuz iyi, sevgimizi de aldık, süreç bitti sizce? Tabi ki bitmedi, çünkü sevgi ihtiyacımız ömür boyu sürer ve bedenimiz için nasıl sürekli beslenmek durumundaysak ruhumuzu da sürekli beslemeli ve sevgi depomuzun boşalmasını engellemeliyiz. Burada da sevginin ifade yolları bizim için yol haritası oluyor ve kutup yıldızlarımızı takip etmekten vaz geçmiyoruz.

Sevginin İfade Yolları

Gary Chapman yaptığı çalışmalar sonucunda beş sevgi dili tanımlaması yaparak insanların sevgiyi nasıl ilettiklerini açıklamaya çalışmıştır. Burada bahsedilen sevgi dillerinden birisi bizim için ön plandadır ve o bizim birincil sevgi dilimizdir. Diğer sevgi dilleri de önemli olmakla birlikte sevgi depomuzu en etkili şekilde dolduran sevgi dili birincil sevgi dilimizdir.

Fiziksel Temas

Kimi insanlar için fiziksel temas birincil sevgi dilidir. Sarılmak, el ele tutuşmak, öpmek gibi fiziksel etkileşimler olmadan bu insanlar sevgi depolarını doldurmazlar ve dokunsal insanlar olarak da kabul edilirler. Onlar sevgilerini dokunarak gösterirler ve sizden bunu beklerler.

Onay Sözleri 

Onay sözlerini sevmeyenimiz yoktur diye tahmin ediyorum. Ama bazı bireyler için onay sözcükleri çok daha önemlidir. Çünkü onların zihninde sevgi kavramıyla özdeşleşmiştir onay sözleri. Bu insanlar onay sözleri duyduklarında sevildiklerini hissederler ve sevgi depolarını en kısa ve etkili şeklide onay cümleleriyle doldurabilirler. Onay cümleleri; yaptığımız bir işin övülmesi, kişiliğimizdeki güzel yönlerin dile getirilmesi, güzel bir davranışımızın takdir edilmesi, fiziksel bir özelliğimizin güzel karşılanması olabilir. Kimin hangi onay cümlelerini daha çok seveceği kişisel özeliklerle ilgilidir ve karşımızdaki insanı tanıdıkça keşfedebiliriz.

Hediye Alma

Hediye almak, tüm toplumlarda var olan bir ritüeldir. İnsanların sevgilerini ve güzel duygularını ifade etmenin belki de en somut şeklidir, bunun somut bir sembol olduğunu da söyleyebiliriz. Hepimiz hediye almaktan hoşnut oluruz, hele de gerçekten zevkimize uygun ve arzuladığımız bir şeyi hediye olarak almak bizi ziyadesiyle mutlu eder. Hediyenin bize verilmesi kadar bizim de sevdiğimiz ve değer verdiğimiz birine hediye vermemizin bizi de mutlu ettiği düşüncesindeyim. Sevdiğimiz birine hediye aldığımızda karşı tarafın tepkisini meraklı gözlerle bekler, onun yüzün de beğeni ifade görmek isteriz. Bu olduğunda mutlu olur, olmadığında üzülürüz. Bu hepimiz için geçerli bir durum olsa da yaşanan bu duygular kimi insanlar için çok daha önemlidir. Onlar sevgilerini hediye vererek ifade etmeyi de kendilerine sevginin bu şekilde ifade edilmesini çok daha fazla önemser ve arzularlar. Onlar için sevginin en iyi ifadesi yani birincil sevgi dilleri hediye almadır.

Hizmet Davranışları

Hizmet davranışları; bizim için bir şeyler yapılmasını, bizim için bazı işlerin halledilmesini içerir. Bir arkadaşımızın bizim için yemek hazırlaması, zorlandığımız bir işte yardım edilmesi, belki bir faturanın bizim yerimize ödenmesi gibi davranışlar kimimize de sevildiğimizi güçlü bir şekilde hissettirir. Sevginin karşımızdakine hizmet ederek gösterilmesi, birincil sevgi dili olan insanlar için en güzel sözlerden ve hediyelerden daha çok anlam ifade eder.

Nitelikli Beraberlik

Birlikte ortak zevklerimiz ışığında sevdiğimiz insanlarla paylaşacağımız, birlikte yürüyüş, sohbet etmek, film seyretmek, dans etmek, geziye gitmek gibi aktiviteleri paylaşarak geçirdiğimiz nitelikli  beraberlik süreçleri de sevgiyi anlatmanın ve hissetmenin önemli yolaklarından biridir ve hepimiz için değeri paha biçilemez, ama bazılarımız için bundan öte; nitelikli beraberlik olmadan sevildiğini hissedemez. Bu insanlar için birincil sevgi dili kuşkusuz nitelikli beraberliktir.

Bu sevgi dillerinden hangisi bizim birincil sevgi dilimiz, bunu nasıl anlarız? Birincil sevgi dilinizi anlamak sizi en çok mutlu eden davranışları gözden geçirmelisiniz. Sevdiğiniz insanların sizin için en çok neyi yapmadığınızdan şikâyet ediyorsanız muhtemelen o sizin için birincil sevgi dilinizdir. Karşımızdakinin birincil sevgi dilini de onu tanıdıkça, yaptığımız hangi şeylerden memnun olup, hangi davranışları talep ettiklerine bakarak anlayabiliriz.


Sevgi Ne Değildir?

Sevginin sorumluluk gerektiren bir eylem ve bir seçim olduğunu söylemiştik. Peki, sevgi sosuna bulanmış her eylem sevgi midir? Bizi kontrol altında tutan, özgürlüğümüzü elimizden alan eylemler, sevgi midir? Hayır değildir, kesin bir bilgi olarak. Sizi sürekli eleştiren bir kişi; iyiliğinizi düşündüğünü söyleyebilir, ancak bu davranışıyla egonuzu zedelediği ve ruhunuza zarar verdiği için bu eylem sevgi içeren bir eylem değildir, sevgilisini çok sevdiği için kıskandığını söyleyerek onu kısıtlayan kişinin bu eylemi de sevgi değildir. Yanındaki kişiyi toplum içinde küçük düşürmek de sevgi değildir. İnsan ruhunu ve onurunu küçülten espiriler ve şakalar da samimiyetten beslenmez. Biz öyle farz etsek bile ruhumuz, derinlerde bir yerde bunu hissedecek ve günü geldiğinde isyan edecektir. Yapılan eylem bir insana zarar veriyorsa maddi ya da manevi olarak, hangi niyetle yapıldığı ifade edilirse edilsin sevgi içeren bir eylem değildir. Bu tip davranışlara biri tarafından sistematik bir şekilde maruz kalıyorsak burada sevginin var olup olmadığını sorgulamak gerektiği kanısındayım.

 Aşk ve Sevgi          


Sevgi ve aşk aynı şeyleri mi anlatır? Âşık bir kimse ‘seni seviyorum’ der âşık olduğu kişiye, buradaki sevgi kelimesi yukarda tanımladığımız anlamda bir sevgi değildir kuşkusuz. Öncelikle aşk bir seçim değildir, başımıza öylece gelen tutkulu ve coşkulu bir durumdur. Karşımızdaki kişinin özelliklerini bilmeyiz, kötü yönlerini görmezden gelir, o olumsuz özelliklerin bizi huzursuz etmeyeceğine inanırız. Aşkta bizi mantığımız değil, duygularımız yönlendirir, karşımızdakini olduğu gibi kabul etmiş olsak güçlü bir sevgiden bahsedebilirdik, oysa âşık olduğumuz kişiye iyi özellikler atfeder, kötü yönlerine karşı kör oluruz. Aşkın sarhoşluğu sona erip de gerçek kişiyi gördüğümüz de; ya onu olduğu gibi kabul edip sevmeyi seçeriz ya da o olumsuz özellikler bize ağır gelir ve çeker gideriz. Çünkü aşk sevgi gibi bilinçli bir tercih değil hormonlarımızın, bilinçaltımızın ve toplumsal öğretilerin birleşip bizim için hazırladığı bir iksirdir ve bilirsiniz her iksirin etkisi bir gün geçer.

Sevgi ve yalnızlık

İnsanlar sosyal varlıklardır. Diğer insanlar olmadan kendimiz olmamız mümkün değildir, insan olmamız da. Kimliğimiz sosyal süreçlerde gelişir ve sosyal süreçlerle beslenir. Bu yüzden yalnızlık insan türü için katlanılması en zor durum ve duygudur. En zor durumdur, çükü diğer insanların olmadığı bir ortamda uzun zaman kalmak bizler için en büyük işkencelerin başında gelir. En zor duygudur, çünkü yalnız hissetmek de en az fiziksel olarak yalnız kalmak kadar zorlayıcı bir duygudur. İnsan önemsenmek, desteklenmek, onaylanmak, kabul görmek, etkileşimde bulunup anlaşılmak ister. Bu sıraladığımız durumlarda sevgiyle gerçekleşir. Sevilmek tüm bu beklentilerimizin karşılanmasıdır ki bu da bizim yalnızlık duygusundan uzaklaşarak huzurlu hissetmemizi sağlar. Sevgi yaşadığımız dünyayı bir fiziksel güçler yığınından çıkarıp anlamlı bütünsel ilişkilere dönüştürür ve var oluşumu anlamlı kılar. Sevgiyle bütünleşmiş anlamlı bir hayat dileğiyle.

 

Kaynak

ODÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi Issn: 1309-9302 http://sobiad.odu.edu.tr Cilt: 1 Sayı: 2 Aralık 2010-Duyusal Alan Öğrencilerinden Sevgi ve Sevgi Kuramları (Sevgiye Dair Söylenceler) Yener ÖZEN * Fikret GÜLAÇTI

PSİKİYATRİDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR2010;2(4):443­456 © 2010, eISSN:1309­0674 pISSN:1309­0658“Aşk” Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi “Love” PhenomenonandNeurobiology of LoveRelations Ali Evren Tufan 1, İrem Yaluğ 2  

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal Medya ve Romantik İlişkiler

Aşk Nedir?

Şiddet Nedir?